Mimaride Gün Işığı


Mimaride Gün Işığı
Gün ışığı sürekli olarak değişir. Diğer mimari elemanlar kesin olarak belirlenebilirken ya da binanın ne tarafa doğru yönlendirileceği tayin edilebilir ancak tek kontrol edilemeyen şey gün ışığıdır. Gün ışığı sabahtan akşama, günden güne hem yoğunluk hem renk bakımından farklılıklar gösterir. Böylesine değişken bir faktörle nasıl çalışılır? Bu faktör sanatsal bir nitelik olarak nasıl kullanılır?
Işık miktarındaki değişimler göz ardı edilebilir çünkü bu küçük değişimlerin çoğu zaman farkına varamayız. Parlak güneş ışığı, ay ışığının 250.000 katı yoğun olabildiği halde gündüz vakti ve gece ay ışığında aynı biçimleri görürüz.
Mimarinin yaşanmasında ışık çok önemli bir rol oynar. Aynı mekandaki ışık kaynaklarının yeri, boyutu değiştirildiğinde bambaşka bir mekânsal izlenimler verebilir. Işık kaynaklarının boylarının ve yerleşimlerinin değişmesi sonucunda çok sayıdaki olasılığın arasında kaybolmamak için burada kendimizi, aydınlatma açısından gruplandırabileceğimiz üç tip mekanla sınırlayacağız: Aydınlık açık mekan, tepeden ışık alan mekan ve yan tarafından ışık alan mekan.
Aydınlık açık mekanda ışık her yönden mekana girer. Bu tip mekan örnekleri tarih boyunca çeşitli çağlarda görülmüştür, özellikle sıcak iklimli ülkelerden örnekler bulabiliriz. Bu tip mekanlarda güneşten korunmak için sütunların üstüne bir çatı yerleştirilir. Ben örnek olarak Güney Fransa'da Bordeaux yakınlarındaki Cadillac kasabasında bir kapalı Pazar yerini seçtim. Pazarın, çevresindeki evlere nazaran daha yüksek bir çatısı vardır ve pazara dört yandan da girilebilir. İçerisi dört bir yandan da ışık aldığı için çok aydınlıktır.
Farklı dönemlerde mimarlar kapalı mekanlarda bu çeşit bir aydınlatma elde etmeye çalışmışlardır. Her iki yan duvarında büyük pencereleri olan ortaçağ şatoları, bir dış duvardan diğerine uzanan ve her iki tarafta da pencereleri olan geniş mekanlara sahip sayısız malikane vardır. Böyle mekanlara girildiğinde insan bir ferahlık duyar çünkü böyle mekanlar aydınlık  ve havadardır. Günümüzde böyle mekanlara çok az rastlamaktayız. Yine de bildiğimiz mükemmel bir örnek var; Philip C. Johnson'un New Canaan, Connecticut'ta kendisi için yaptığı evdir. Ev, boyu eninin iki katı olan dikdörtgen şeklinde bir mekandan oluşur. Evin her köşesinde cam duvarlar, üstünde de düz bir çatısı vardır. Böylesine saydam bir cam kutuda bir iç mekan duygusu yaşatılabileceğini hayal etmek zordur fakat evin içine girildiğinde yaşanan duygu oldukça farklıdır; burası kesinlikle bir iç mekandır. Dışarıda ışık çevresindeki ağaçların dalları arasından süzülerek içeri girer.
'Önden aydınlatmanın' genelde zayıf bir aydınlatma şekli olduğu düşünülebilir. Eğer ışık, kabartıları olan bir yüzeyin üzerine dik açıyla düşerse minimum gölge ve ona bağlı olarak da minimum plastik etki oluşur. Böyle bir durumda da dokusal etki zayıf olur. Eğer aydınlatılacak olan cisim, ışık yandan gelecek şekilde döndürülürse, hem üç boyutluluk hem de dokusal etki açısından iyi bir izlenim veren bir nokta bulunabilir. Bir nesnenin aydınlatılmış tarafları fazla parlak veya gölgede kalan tarafları fazla karanlık ise biçimin algılanması zorlaşır.
Eskiden kullanılan ve sahnede oyuncuların ayak hizasına yerleştirilen sahne ışıkları kostüm ve dekorları güzel gösterirdi. Günümüzün modern sahnesindeki zengin ışıklandırma ise çoğu zaman bütün bu güzellikleri öldürür. Eski günlerde ışık aktörlere aşağıdan gelirdi, bu ışıklar yakıldıklarında sahne dünyasının büyülü ve gerçek dışı atmosferini yaratıyorlardı, daha da önemlisi gölge oluşturuyorlardı böylece seyirciler dokusal etkileri kolayca algılayabiliyorlardı.
Tepeden aydınlatılan ve geri kalan kısmı tümüyle kapalı bir iç mekanın en güzel örneği Roma'daki Pantheon'dur. Hiçbir resim onu hakkıyla ifade edemez. Çünkü bizde en derin izlenimi yaratan herhangi bir kesit çizimi değil, içeri girdiğimizde bizi çepeçevre saran büyük mimari hacimdir. Dışarıda karmaşık sokak ağından geçerek Pantheon'a ulaştığımızda, kendimizi huzur ve uyumun ideal ifadesi karşısında buluruz. Biraz önce geçtiğimiz evlerin olağan boyutları karşısında Pantheon'un önündeki peristil, çatının altındaki karanlık boşlukta kaybolan dar sütunları ile etkileyici bir yükseklikte görülür. İçeri girdiğimiz anda peristilin üç katı yüksekliğinde bir kaynaktan gelen yumuşak ışığı fark edersiniz. Sanki kubbe hacmi sınırlamaz, aksine onu genişletir ve yükseltir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binası

Tiyatro Günlükleri: Reis Bey

Birinci Ulusal Mimarlık Akımı